Açıldığı günden bu yana sanat dünyasında büyük ses getiren Arkas Koleksiyonu'nda Post Empresyonizm Sergisi'ni açıldığı günden bu yana 37 binden fazla sanatsever ziyaret etti.
Özellikle öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği ve hafta içi ya da haftasonu farketmeksinizin bazı günler 2500'ü geçen ziyaretçiyle günlük rekor kıran sergi, 6 Kasım'a kadar kapılarını açık tutacak.
Yenilikçi yaklaşımlarıyla, klasik resim anlayışından 20. yüzyıl modern resim anlayışına geçişin kilit figürlerinden olan Post-Empresyonistler, Arkas Koleksiyonu'ndan bir seçki ile Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi iş birliğiyle Tophane-i Amire Beş Kubbe Salonu'nda İstanbullu sanatseverlerle buluşuyor.
Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden 48 sanatçı ve 102 eserin biraraya geldiği Arkas Koleksiyonu'nda Post-Empresyonizm Sergisi'ni 40 günde 40 bine yaklaşan ziyaretçi sayısıyla rekor kırıyor. Serginin Türkçe, İngilizce ve Fransızca olmak üzere üç dilde hazırlanan zengin içerikteki katalogu da çok ilgi görüyor.
Arkas Sanat Danışmanı ve serginin direktörü Niko Filidis, serginin yirmi yıl boyunca sabır ve kapsamlı bir araştırma sonucu bir araya getirilen eserlerden oluştuğunu belirterek önemli yapıtları çoktan büyük müzelerde yerini almış bazı sanatçıların yokluğuna rağmen, geniş bir yelpazeyi güçlü eserle destekleyen bir koleksiyona sahip olduklarını söylüyor. Filidis, bir çok Türk ressamın André Lhote'un öğrencisi olduğunu gördükten sonra ilk olarak Lhote'un bir eserini alarak koleksiyonda Post-Empresyonizm sayfasını açtıklarını anlatırken aslında bugün sunulan serginin hikayesinin başlangıcına işaret ediyor.
İstanbul'da bir Renoir " Madam Thurneyssen"
İstanbul'da bir kez daha bir araya getirilemeyecek kadar önemli eserlerin biraraya toplandığı sergide, içeri ilk girdiklerinde kübizmin ilk ustalarından biri olarak sanat tarihine geçmiş, dünyanın bütün müzelerinde el üstünde tutulan Braque'ın iki tablosu ile karşılaşan ziyaretçiler, Edmond Cross'un çan kulesi, 19. Yüzyıl Fransız resminin en önemli isimlerinden biri olan Renoir'ın komşusunu resmettiği Madam Thurneyssen'i, Louis Anquetin'in başyapıtlarından Şemsiyeli Kadın'ı, ünlü Fransız yazar Andre Gide'nin kendi aile koleksiyoundan sonra ikicisi sahibi olarak Arkas Koleksiyonu'na katılan otoportre tablosu ile daha pek çok baş yapıt ve tabloyu görme, hikayelerine şahit olma imkanı yaşıyor.
Arkas Koleksiyonu'na yıllara yayılan titiz bir araştırma, büyük gayret ve yatırımlarla kazandırılan Post-Empresyonist eserler sadece Fransız ressamları değil, Paris'ten yayılan fikirlerin etkisiyle modernist yaklaşımı benimseyen ve bunu kendi kültürel öğeleriyle harmanlayan pek çok Avrupalı sanatçıyı da bünyesinde barındırıyor. Koleksiyonun bir başka önemli noktası, üretken bir ortam içinde birbirleriyle devamlı etkileşim içinde olan sanatçıların kariyerleri boyunca denedikleri farklı tarzlardan örnekler barındırıyor olması. Pierre-Auguste Renoir, Louis Anquetin, Maxime Maufra, Theo van Rysselberghe, Paul Serusier, Suzanne Valadon, Edouard Vuillard, Leo Putz, Louis Valtat, Maurice de Vlaminck, Kees Van Dongen, André Derain, George Braque ve André Lhote ziyaretçilerin yapıtlarını görme imkânı bulacakları sanatçılardan sadece birkaç tanesi.
Uzun geceler
Sergide, çalışanlar da düşünüldü. Mesai sonrası gezmen isteyen sanatseverler için sergi Ekim ve Kasım aylarında Salı, Cuma, Pazar günleri 10:00-17:00 saatleri arasında, Çarşamba Perşembe ve Cumartesi günleri ise 10:00-19:30 saatleri arasında açık kalacak. 3 Kasım Cumartesi gününe özel olarak sergi 10:00-19:30 saatlerinde kapılarını açık tutacak.
Sanatseverler ve profesyonellerin yanı sıra ortaokuldan üniversiteye kadar, öğrencilerin de yoğun ilgi gösterdiği sergi, 6 Kasım'da sona eriyor. Ardından Ocak ayında İzmir'de Arkas Sanat Merkezi'nde olacak.
Editöre Not:
Post-Empresyonizm Hakkında
19. yüzyılın ikinci yarısında, modern anlayışla şekillendirilen şehirlerin ilk örneklerinden olan Paris, sunduğu sosyal ve entelektüel ortam ile geleneksel resim anlayışının çizdiği sınırların dışına çıkmayı hedeflemiş cesur sanatçıların ilham ve etkileşim merkezi oldu. Resmin ifade biçimlerini zenginleştirme çabasına ivme kazandıran Empresyonist kuşağın Fransız resim sanatını ulaştırdığı yeni hareket Post-Empresyonistlerin, başlangıç noktası oldu.
1880'lerden 1900'lerin ilk çeyreğine uzanan süreçte, sanatsal belleklerini bilim-felsefe-edebiyat dünyasının güncel fikirleriyle besleyen genç ressamlar, kişisel ve benzersiz bir tarz arayışı içinde, ruh ve düşünce dünyalarını desen ve renklerle yansıtmanın birbirinden farklı yöntemlerini geliştirdiler. Ortak dertleri, kendilerinden önceki nesillerde kemikleşmiş olan dış dünyayı objektif gerçekliğe en sadık şekilde resmetme eğiliminden koparmak ve sanatçının yaratım sürecinde duyum ve düşüncelerinin ön plana çıkarmak oldu. Amaç; iç dünyasında yarattığı gerçekliği, kısacası kişisel bakış açısını, tuvale yansıtmaktı.
Özellikle Cézanne, Van Gogh, Gauguin ve Seurat'nın; perspektif, renk, doku ve form gibi temel öğelerinin nasıl kurgulanması gerektiğine dair teorileri bu yeni kuşak sanatçıların temel başvuru kaynağı oldu. Metot ve yaklaşım anlamında birbirinden farklı rotalarda ilerleyen sanatçılar Pont-Aven Okulu, Nabiler gibi toplulukları ve Divizyonizm, Konturculuk, İntimizm, Fovizm, Kübizm gibi akımları oluşturdular. Teorileri ve pratikteki uygulamaları 20. yüzyıl modern sanatının şekillenmesinde etkin oldu.